+90-212-706-1111     |     Trump Towers 2606 Mecidiyeköy - İstanbul

malpraktis türleri

Malpraktis Türleri

Malpraktis Türleri

Malpraktis türleri konusuna girmeden önce malpraktisin ne olduğunu kısaca açıklanması yerinde olacaktır. En genel tanımıyla malpraktis bir meslek erbabının mesleki uygulama hatası nedeniyle zarara yol açması durumudur. Malpraktis terimi çoğunlukla hekim hatalarında kullanılan bir terim olsa da aslında salt hekimlerle sınırlı bir hukuki kavram değildir. Muhasebeci, avukat, noter gibi pek çok profesyonel meslekte malpraktis olabilmektedir. Ancak bu makalede tıp doktorlarının yani hekimlerin malpraktisine değinilecek ve malpraktis türleri ele alınacaktır.

Malpraktis davalarına konu olabilecek durumların sayısı bir hayli fazladır ancak bu makalede uygulamada en sık karşılaşılan malpraktis türlerine odaklanılacaktır. Bunlar hatalı tıbbı işlemler, geç teşhis, geç müdahale ve gereken tıbbi işlemin hiç yapılmaması durumlarıdır. Genel olarak komplikasyonlar malpraktis sayılmasa da bu konuya makale içinde etraflıca değinilecektir. Zira hekimin eylem veya işleminin komplikasyon kavramına girip girmemesine göre ceza hukuku açısından hukuki sonuç önemli ölçüde değişecektir.

1. Yanlış Tıbbi İşlem

Yanlış tıbbi işlem geniş bir kavram olup hem yanlış teşhise dayalı yanlış tedaviyi hem de doğru tedavi yönteminin yanlış uygulanmasını kapsar. Dolayısıyla yanlış tedaviyi iki kategoriye ayırmak mümkündür. Bunlardan birincisi hekimin yanlış teşhis koyması, sağlık sorununu hatalı tespit etmesi ve bunun neticesinde gereksiz veya uygun olmayan bir tedavi uygulamasıdır. Yanlış ilaç verilmesi, yanlış dozda ilaç reçete edilmesi, yanlış tıbbi operasyon yapılması gibi durumlar bu kapsamdadır. İkinci kategori ise doğru tedavi işleminin yanlış uygulanmasıdır. Özellikle ameliyat ve benzeri tıbbi operasyonlarda hekimin acemilik veya dikkatsizlik gibi nedenlerle işlemi yanlış yapması bu kapsama girmektedir.

2. Geç Teşhis

Geç teşhis de sık karşılaşılan malpraktis türleri arasında yer almakta olup teşhisin geç konulması manasına gelmektedir. Bu tür geç teşhise ilişkin malpraktis türlerini ise ikiye ayrımak mümkündür. Birincisi hastanın sağlık sorununun hiç teşhis edilememesidir. İkincisi ise belirtilen yanlış yumlanıp yanlış teşhis konulması nedeniyle doğru teşhisin gecikmesidir. Gecikme türü hangisi olursa olsun burada hekimin malpraktis sorumluluğu doğabilecektir. Ancak burada önemli olan hastanın ölümü veya yaralanma sayılabilecek seviyede sağlığının bozulması ile geç teşhis arasında illiyet bapı bulunmasıdır. Eğer ortaya çıkan olumsuz durumla geç teşhis arasında bir bağ yoksa bu durumda salt geç teşhis tek başına malpraktis sayılmaz.

3. Geç Müdahale

Geç müdahale ise hastaya gerekli tıbbı işlemin veya tedavinin yapılmasında kusurlu olarak geç kalınmasıdır. Yukarıda açıklanan geç teşhiste olduğu gibi geç müdahalede de hastanın yaralanma kabul edilebilecek düzeyde sağlık durumunun kötüleşmesi veya ölümü ile geç müdahalenin bağlantılı olması gerekir. Eğer ortaya çıkan olumsuz durumla geç müdahale arasında illiyet yoksa malpraktisin varlığından söz edilemez. Bir başka ifadeyle geç müdahale bizatihi olarak olumsuz neticeye neden olmuş olmalıdır. Eğer olumsuz netice, ölüm veya yaralanma, zamanında müdahale olsaydı bile kaçınılmaz olacak idiyse yine illiyet bağından söz edilemez.

4. Komplikasyonlar

Malpraktis türleri arasında olmayan komplikasyon bir tıbbi işlem neticesinde hastanın sağlık durumunda meydana gelebilecek öngörülebilir olumsuz durumlardır. Dolayısıyla komplikasyon esasen tıbbi bir işlemin bilinen veya öngörülen bir riskinin gerçekleşmesi durumudur. Komplikasyonlar bu anlamda malpraktis kavramının içine girmez. Ancak bu tür olumsuz bir tıbbi tablonun komplikasyon olarak nitelebilmesi için için hekimin tüm işlemleri tıp kurallarına uygun yapmış olması gerekir. Nitekim Yargıtay‘ın yorumu da bu yöndedir. Hekim özenli davranmışsa ve öngörülebilir bir takım komplikasyon oluşmuşsa, cezai malpraktis sorumluluğu doğmaz. Daha açık bir ifade ile taksirle öldürme suçu veya taksirle yaralama suçu oluşmaz.

Bununla birlikte hekimin ortaya çıkan komplikasyona yönelik önlem almaması malpraktis sorumluluğu ortaya çıkartabilir. Hatta Yargıtay’a göre hastane başhekimi dahi doğrudan işlem yapmamış olsa da komplikasyonu zamanında anlayıp yönlendirme yükümlülüğü altında olabilir. Dolayısıyla komplikasyon esasen malpraktis türleri arasında olmasa dahi komplikasyonun gözardı edilmesi veya gözden kaçırılması malpraktis sorumluğu doğurabilir.

5. Kusur ve İlliyet

Yukarıda incelenen malpraktis türlerinde ortak üç zorunlu unsur bulunmalıdır. Bunlardan birincisi hekimin kusurlu olması ikincisi hekimin kusuru ile ortaya çıkan olumsuz netice arasında illiyet bağı olması, üçüncüsü ise ortaya çıkan neticenin önlenebilir olmasıdır. Eğer kusur, illiyet ve önlenebilirlik unsurlarından biri dahi yoksa malpraktisten yani hekimin hukuki sorumluluğundan söz edilemeyecektir. Örneğin hatalı teşhis veya tedavinin ölüm sonucunu doğurduğu bilirkişi raporuyla destekleniyorsa, taksirle öldürme kapsamında sorumluluk doğabilir. Ancak risk öngörülebilir ve önlenemez bir komplikasyonsa, ceza sorumluluğu doğmaz. Aynı şekilde taksirle öldürme suçunda ölüm ile eylem arasında uygun nedensellik bağı bulunmalıdır. Örnneğin perforasyonun enfeksiyona yol açması ve enfeksiyon nedeniyle ölüm meydana gelmişse ve araya başka bir neden girmemişse illiyet bağı kesilmemiş sayılır.

Malpraktiste kusur ve illiyet konuları diğer makalemizde ayrıntılı şekilde incelendiği için bu makalede aynı hususları tekrar etme gereği duymuyoruz. Ancak önlenebilirlik konusunda vurgulayacağım husus ortaya çıkan neticenin mutlaka önlenebilir olması gerektiğidir. Eğer netice kaçınılmaz ise yani hekim müdahalesi olsaydı veya olmasaydı dahi önlenmesi mümkün olmayan bir durum mevcut ise malpraktis sorumluluğu oluşmaz.

6. Adli Tıp Raporu

Malpraktis davalarında Adli Tıp Kurumu tarafından verilen raporların %95 veya daha yüksek bir ihtimalle davanın sonucunu belirlemektedir. Nitekim bu tür tıbbi konular teknik uzmanlık gerektirdiğinden ve yargıçların bu alanda bir uzmanlığı olmadığından ekseriyetle bilirkişi raporları dava sonucuna etki etmektedir. Uygulamada bilirkişi raporu niteliği taşıyan ATK raporlarını uyulsa da kural olarak hiçbir bilirkişi yargıç için kesin bağlayıcı değildir. Nitekim bu tür raporlar nihayetinde bilimsel bir görüş niteliği taşır. Bu bakımdan yargıç bilirkişi raporunu dikkate alsa da kusur değerlendirmesi konusunda raporla bağlı değildir ve nadir de olsa bazen raporun tersine kararlar da çıkabilmektedir.

Örneğin bir hekim travmalı hastayı yeterli tetkik yapmadan taburcu etmesi sonucu gerçekleşen ölüm olayı nedeniyle yargılanan doktor hakkında Adli Tıp Kurumu’nun “hekim doğru davransaydı bile hastanın kurtulması kesin değildi” şeklindeki raporuna rağmen Yargıtay “hekimin ihmali olağan hata boyutunu aşmıştır” gerekçesiyle hekim hakkındaki mahkumiyetin hukuka uygun olacağını belirtmiştir. Sonuç olarak, ATK raporunda hekim lehine görüş bildirilse Yargıtay mahkumiyet verebilmektedir. Bu husus bir başka Yargıtay kararında “hakim, teknik görüşü hukuki değerlendirme süzgecinden geçirerek karara varır” şeklinde ifade edilmiştir.

Yorum Yaz

error: Kopya koruması engeli!