Malpraktis Türleri
Malpraktis Türleri
Malpraktis türleri konusuna girmeden önce malpraktisin ne olduğunu kısaca açıklanması yerinde olacaktır. En genel tanımıyla malpraktis bir meslek erbabının mesleki uygulama hatası nedeniyle zarara yol açması durumudur. Malpraktis terimi çoğunlukla hekim hatalarında kullanılan bir terim olsa da aslında salt hekimlerle sınırlı bir hukuki kavram değildir. Muhasebeci, avukat, noter gibi pek çok profesyonel meslekte malpraktis olabilmektedir. Ancak bu makalede tıp doktorlarının yani hekimlerin malpraktisine değinilecek ve malpraktis türleri ele alınacaktır. Malpraktis davalarına konu olabilecek durumların sayısı bir hayli fazladır ancak bu makalede uygulamada en sık karşılaşılan malpraktis türlerine odaklanılacaktır. Bunlar hatalı tıbbı işlemler, geç teşhis, geç müdahale ve gereken tıbbi işlemin hiç yapılmaması durumlarıdır. Genel olarak komplikasyonlar malpraktis sayılmasa da bu konuya makale içinde etraflıca değinilecektir. Zira hekimin eylem veya işleminin komplikasyon kavramına girip girmemesine göre ceza hukuku açısından hukuki sonuç önemli ölçüde değişecektir.
1. Yanlış Tıbbi İşlem
Yanlış tıbbi işlem geniş bir kavram olup hem yanlış teşhise dayalı yanlış tedaviyi hem de doğru tedavi yönteminin yanlış uygulanmasını kapsar. Dolayısıyla yanlış tedaviyi iki kategoriye ayırmak mümkündür. Bunlardan birincisi hekimin yanlış teşhis koyması, sağlık sorununu hatalı tespit etmesi ve bunun neticesinde gereksiz veya uygun olmayan bir tedavi uygulamasıdır. Yanlış ilaç verilmesi, yanlış dozda ilaç reçete edilmesi, yanlış tıbbi operasyon yapılması gibi durumlar bu kapsamdadır. İkinci kategori ise doğru tedavi işleminin yanlış uygulanmasıdır. Özellikle ameliyat ve benzeri tıbbi operasyonlarda hekimin acemilik veya dikkatsizlik gibi nedenlerle işlemi yanlış yapması bu kapsama girmektedir.
2. Geç Teşhis
Geç teşhis de sık karşılaşılan malpraktis türleri arasında yer almakta olup teşhisin geç konulması manasına gelmektedir. Bu tür geç teşhise ilişkin malpraktis türlerini ise ikiye ayrımak mümkündür. Birincisi hastanın sağlık sorununun hiç teşhis edilememesidir. İkincisi ise belirtilen yanlış yumlanıp yanlış teşhis konulması nedeniyle doğru teşhisin gecikmesidir. Gecikme türü hangisi olursa olsun burada hekimin malpraktis sorumluluğu doğabilecektir. Ancak burada önemli olan hastanın ölümü veya yaralanma sayılabilecek seviyede sağlığının bozulması ile geç teşhis arasında illiyet bapı bulunmasıdır. Eğer ortaya çıkan olumsuz durumla geç teşhis arasında bir bağ yoksa bu durumda salt geç teşhis tek başına malpraktis sayılmaz.
3. Geç Müdahale
Geç müdahale ise hastaya gerekli tıbbı işlemin veya tedavinin yapılmasında kusurlu olarak geç kalınmasıdır. Yukarıda açıklanan geç teşhiste olduğu gibi geç müdahalede de hastanın yaralanma kabul edilebilecek düzeyde sağlık durumunun kötüleşmesi veya ölümü ile geç müdahalenin bağlantılı olması gerekir. Eğer ortaya çıkan olumsuz durumla geç müdahale arasında illiyet yoksa malpraktisin varlığından söz edilemez. Bir başka ifadeyle geç müdahale bizatihi olarak olumsuz neticeye neden olmuş olmalıdır. Eğer olumsuz netice, ölüm veya yaralanma, zamanında müdahale olsaydı bile kaçınılmaz olacak idiyse yine illiyet bağından söz edilemez.
4. Komplikasyonlar
Malpraktis türleri arasında olmayan komplikasyon bir tıbbi işlem neticesinde hastanın sağlık durumunda meydana gelebilecek öngörülebilir olumsuz durumlardır. Dolayısıyla komplikasyon esasen tıbbi bir işlemin bilinen veya öngörülen bir riskinin gerçekleşmesi durumudur. Komplikasyonlar bu anlamda malpraktis kavramının içine girmez. Ancak bu tür olumsuz bir tıbbi tablonun komplikasyon olarak nitelebilmesi için için hekimin tüm işlemleri tıp kurallarına uygun yapmış olması gerekir. Nitekim Yargıtay‘ın yorumu da bu yöndedir ve Yargıtay’a göre malpraktis türleri bakımından hekimin ihmali olağan hata boyutunu aşmış olmalıdır. Hekim özenli davranmışsa ve öngörülebilir bir takım komplikasyon oluşmuşsa, cezai malpraktis sorumluluğu doğmaz. Daha açık bir ifade ile taksirle öldürme suçu veya taksirle yaralama suçu oluşmaz.
Uygulamada sık karşılaşılan enjeksiyon komplikasyonuna da ayrıca değinmek gerekir. Yargıtay, intramüsküler enjeksiyon sonrasında hastada siyatik sinir hasarı olayında, enjeksiyon doğru teknikle yapılsa bile böyle bir sonucun ortaya çıkabileceğini ve bunun hekimin kusurundan değil, öngörülemeyen bir komplikasyondan kaynaklandığını vurgulamıştır. Söz konusu vakıada Yargıtay 12. Ceza Dairesi enjeksiyonu yapan hemşire ile talimat veren doktora herhangi bir kusur izafe edilemeyeceği belirtilerek ceza sorumluluğu olmadığı sonucuna varılmıştır.
5. Kusur ve İlliyet
Yukarıda incelenen malpraktis türlerinde ortak iki zorunlu unsur bulunmalıdır. Bunlardan birincisi hekimin kusurlu olması ikincisi ise hekimin kusuru ile ortaya çıkan olumsuz netice arasında illiyet bağı olmasıdır. Eğer kusur veya illiyet unsurlarından biri dahi yoksa malpraktisten yani hekimin hukuki sorumluluğundan söz edilemeyecektir. Malpraktiste kusur ve illiyet konuları diğer makalemizde ayrıntılı şekilde incelendiği için bu makalede aynı hususları tekrar etme gereği duymuyoruz. Dolayısıyla bu makalede taksirle öldürme ve yaralama suçlarında ölüm ile eylem arasında uygun nedensellik bağı bulunması gerektiğini belirterek malpraktis türleri konusuna değinmekle yetineceğiz.
6. Adli Tıp Raporu
Malpraktis davalarında Adli Tıp Kurumu tarafından verilen raporların %95 veya daha yüksek bir ihtimalle davanın sonucunu belirlemektedir. Nitekim bu tür tıbbi konular teknik uzmanlık gerektirdiğinden ve yargıçların bu alanda bir uzmanlığı olmadığından ekseriyetle bilirkişi raporları dava sonucuna etki etmektedir. Ancak kuşkusuz bu durumun istisnaları da mevcuttur. Örneğin Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2012/21975 sayılı dosyada travmalı bir hastayı yeterli tetkik yapmadan taburcu ettiği iddiasıyla hakkında mahkumiyet verilmiş bir hekim hakkındaki ATK “hekim doğru davransa bile hastanın kurtulması kesin değil” şeklinde rapor vermesine rağmen hekim sorumlu tutulmuştur. Sonuç olarak, ATK raporunda müteveffanın kurtulması kesin olarak görülmese bile Yargıtay mahkumiyet kararının hukuka uygun olduğuna karar verebilmektedir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2014/552 sayılı dosyada vurguladığı üzere bilirkişi raporları bağlayıcı değildir, hakim, teknik görüşü dikkate alarak bir değerlendirme yapacaktır ve sonuç itibariyle takdir hakimde olacaktır.
7. Malpraktiste Ceza Sorumluluğu
Malpraktis nedeniyle hekimin yaralanma veya ölümden sorumlu tutulabilmesi için şu üç koşul aranır: mesleki özenin ihlali, önlenebilirlik, öngörülebilirlik ve illiyet bağı. Hatalı teşhis veya tedavinin ölüm sonucunu doğurduğu bilirkişi raporuyla destekleniyorsa, taksirle öldürme kapsamında sorumluluk doğabilir. Ancak risk öngörülebilir ve önlenemez bir komplikasyonsa, ceza sorumluluğu doğmaz. Bu hususta Yargıtay bir kararında “. . . . doğru tanı konularak uygun tedaviye başlanmış olması halinde ölümün meydana gelmesi durumunda ölümün komplikasyon olarak değerlendirileceği, hiç bir tıbbi müdahalede şifa garantisi bulunmadığı kabul edilmekle birlikte meydana gelen ölümle tedavi ve teşhisteki eksiklik arasında illiyet bağı bulunması halinde bunun komplikasyon olarak değil malpraktis olarak değerlendirilmesi gerektiği..” şeklinde hüküm kurmuştur. (YG 12. CD, 2014/9296 E., 2015/5790 K.)




